Obezite Cerrahisi ve Ameliyat Teknikleri
Prof. Dr. Koray Tekin
Genel Cerrahi Uzmanı & Obezite Cerrahisi Uzmanı
Obezite Cerrahisi Maceram
Obezite cerrahisi ile tanışmam, yanlış hatırlamıyorsam 2006 yılına dayanıyor. Genel cerrahi alanında pek çok deneyimim oldu, hatta organ nakli gibi ileri düzey cerrahilerde de bulundum. Obezite cerrahisiyle ilgili ilk olarak kıdemli bir meslektaşımın önerisiyle ilgilenmeye başladım. Başlangıçta, birçok insan gibi bu cerrahiye karşı ön yargılıydım. Ancak Belçika’da katıldığım 6 günlük bir kurs bu önyargılarımı değiştirdi.
Bu kursta, laparoskopik cerrahinin, yani kapalı yöntemlerin ne kadar geliştiğini gördüm. Artık mide ve bağırsaklar üzerindeki birçok işlemin laparoskopik olarak yapılabileceğini öğrenmek beni cesaretlendirdi. Önyargılarım azaldı. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek, bu konuda ileri düzey uygulamaların yapıldığı merkezlerde yaklaşık 6 ay kaldım. 2007 yılının sonlarıydı. Burada hem obezite cerrahisi konusunda uzmanlarla tanıştım hem de ameliyat olmuş hastalarla görüştüm. Üzerinden 10-15 yıl geçmiş hastalarla yaptığım görüşmeler beni ikna etti.
New York’taki büyük hastanelerde bu cerrahinin uzmanlarıyla birlikte ameliyatlara katıldım, klinik toplantılar, seminerler ve kongrelere iştirak ettim. Obezite cerrahisinin sadece ameliyattan ibaret olmadığını öğrendim. Bu süreçte bir ekip çalışması şart. Cerrah, endokrinolog, dahiliye uzmanı, diyetisyen ve psikolog gibi uzmanların birbiriyle uyum içinde çalışması gerekiyor. Kilo problemi olan birine tek bir uzman yardımcı olamaz. Ayrıca, bu kişilerin dünyasını anlamak, yaşadıkları zorlukları hissetmek de çok önemli.
Benim hayalim, Türkiye’ye döndüğümde böyle bir ekip oluşturmak oldu ve hala bu hayalimi gerçekleştiriyorum. Ekip olarak bu cerrahiye en çok emek verenlerden biri olmamıza rağmen hala işin başında olduğumuzu düşünüyorum. Obezite cerrahisine olan inancım çok basit bir temele dayanıyor: Kilo vermek için tek çözüm diyet yapmaktır. Spor, daha sağlıklı olmayı destekler, ancak kilo kaybının temel yolu az yemek ve az kalori almaktır. Fakat bunu normal mide ve iştah dürtüleriyle sürekli kılmak neredeyse imkansız.
Obezite cerrahisi, sindirim sisteminin gıda alım kapasitesini azaltarak, yani mideyi küçülterek, bireyin daha az gıdayla doymasını sağlar. Bu sayede diyet yapılabilir ve kilo verilir. Bu yöntem, mucizevi bir çözüm değil, aslında diyeti destekleyen bir araçtır. Eğer bu yöntemi doğru şekilde kullanır ve ekibinizden kopmazsanız – psikolog, diyetisyen, hemşire ve koordinatör ile birlikte – başarılı olmamak için hiçbir sebep yok.
Obezite Cerrahisi Nedir?
Obezite cerrahisi, diğer bir adıyla bariyatrik cerrahi, en sık kullandığımız terimlerden biridir. Günümüzde bu alana ‘metabolik cerrahi’ ve hatta ‘diyabet cerrahisi’ gibi yeni isimler de eklenmeye başladı. Bu konular gelişmekte ve biz uzmanlar bile bazen yeni gelişmeleri takip etmekte zorlanabiliyoruz. Kongrelerde bu konular üzerinde hararetli tartışmalar yapılıyor. Özellikle diyabet cerrahisi hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.
Henüz tüm dünyada tam olarak kabul görmemiş spesifik ameliyatlar olsa da, elimizdeki mevcut yöntemler – tüp mide ve gastrik bypass gibi – obezite ile birlikte görülen diyabet vakalarında oldukça etkili. Tip 2 diyabet, genellikle artan kiloyla birlikte daha şiddetli hale gelir. Obezite cerrahisi sayesinde kilo kontrol altına alındığında, diyabet de kontrol altına alınmış olur.
Ancak, zayıf veya normal kilodaki diyabet hastalarında durum farklıdır. Obezite cerrahisinde kullandığımız ameliyatlar bu hasta grubuna uygulanmaz. Bu nedenle çok özel bir ameliyat türü mevcut, fakat bu da henüz tüm dünyada yaygın veya kabul görmüş bir yöntem değil.
Diyabetle ilgili bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Literatürde ve bazı internet sitelerinde, gastrik bypass’ın tüp mideye kıyasla diyabet tedavisinde daha üstün olduğu belirtiliyor. Bu bilgi doğru fakat eksik. Tüp mide ve gastrik bypass, esas olarak gıda alımını kısıtlayan ameliyatlardır. Gastrik bypass aynı zamanda gıda emilimini azalttığı iddia edilen bir yöntemdir, ancak son yıllarda bunun emilim üzerinde o kadar da büyük bir etki yaratmadığı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, kilo kaybı sonrası diyabetin kontrol altına alınabileceğini görmekteyiz.
Ancak, kilo alımı tekrar gerçekleştiğinde hem tüp mide hem de gastrik bypass ameliyatı sonrası diyabetin geri döndüğü gözlemlenebilir. Bu durumda benim önerim, diyabeti olan bir hastada ilk olarak tüp mide ameliyatı ile başlanmasıdır. Eğer ilerleyen dönemde kilo alımı ve diyabetin geri gelmesi gibi bir durum söz konusu olursa, duodenal switch ameliyatına geçilerek çok daha etkili bir diyabet kontrolü sağlanabilir.
Bu nedenle, diyabet cerrahisinde tüp mide ile başlamanın en uygun yol olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim o çok spesifik ameliyatın da bir kısmı aslında tüp mide ameliyatıdır.
Tüp Mide Ameliyatı
Tüp mide yöntemi, son dönemde giderek yaygınlaşan ve günümüzde dünyada en sık uygulanan cerrahi yöntemlerden biri haline geldi. İnsanların bu yöntemi tercih etmesinin birden fazla sebebi var. Kısaca bu yöntemin özelliklerinden bahsetmek istiyorum.
Tüp mide ameliyatında sadece mide hacmini küçültüyoruz. Midenin geniş kısmını boyuna keserek, mideyi yemek borusunun devamında ince bir tüp haline getiriyoruz. Bu işlem laparoskopi dediğimiz kapalı yöntemle yapılıyor, bu sayede hastalar hızlıca iyileşiyor. Ameliyat sonrası sıvıdan katı gıdaya geçiş süreci dört hafta içinde tamamlanıyor.
Tüp mide ameliyatının en büyük avantajı, gıdaların doğal yollarından geçmeye devam etmesi ve sindirim sisteminde herhangi bir değişiklik yapılmaması. Bu durum, vitamin ve mineral eksikliklerinin en aza inmesini sağlıyor. Hatta bazı hastalarımızda bu eksiklikleri neredeyse hiç görmüyoruz.
Gasrtik Bypass
Diğer yöntemlerden biri de laparoskopik gastrik bypass. 2007 yılında Amerika’ya gittiğimde, bu ameliyat benim en çok sevdiğim ve altın standart – yani en iyi cerrahi yöntem – olarak gördüğüm bir ameliyattı. 2008 yılının başında Türkiye’ye döndüğümde, bana bu yöntemi öğreten Amerikalı cerrah ile birlikte İstanbul’da ilk kez iki hastamıza bu ameliyatı gerçekleştirdik. O dönemlerde bunun nihai ve en iyi yöntem olduğuna inanıyordum.
Ancak, Amerika’da da bu konudaki trendler ve düşünceler değişti. Günümüzde artık tüp mide yöntemi biraz daha ön plana çıkmaya başladı. Bunun en önemli sebebi ise şu: Hangi ameliyatı olursanız olun, tekrar kilo alma riski her zaman mevcut. Eğer ilk ameliyatınız tüp mide ise, ikinci bir ameliyat yapmak teknik olarak daha kolaydır. Fakat ilk ameliyatınız gastrik bypass ise, ikinci ameliyat oldukça zor ve büyük bir deneyim gerektirir.
Obezite cerrahisindeki süreç ilerledikçe ve kilo alan hastalarımı gördükçe, bu konuda yardımcı olabilmenin ne kadar önemli olduğunu anladım. Gastrik bypass yaptığım hastalarda bu süreçte zorlandığımı söyleyebilirim. Bu yüzden, tüp mideyi gastrik bypass’a tercih ediyoruz.
Prof. Dr. Koray Tekin
Genel Cerrahi Uzmanı
Obezite Cerrahisi Uzmanı
Dünyada kabul görmüş modern ve güvenli obezite cerrahisi tekniklerini ülkemize kazandırmış öncü cerrahlardandır.
2006’da henüz doçent olduğu dönemde Brüksel’de “European School of Laparoscopic Surgery’de katıldığı eğitim ile obezite cerrahisine ilk adımını atan Dr Tekin, konunun genel cerrahi prensiplerinden oldukça farklı, kendine has yapısını fark ederek, obezite cerrahisinin üst ihtisas olarak kabul edildiği Amerika Birleşik Devletleri’ne görevlendirme ile gitti.
1995’te ABD Medikal Lisans Sınavını (USMLE) başarı ile geçmesinin avantajını da kullanarak, öncelikle Princeton Üniversitesi’nde ASMBS önceki dönem başkanlığını yapmış olan Dr Brolin ile çalıştı. Sonrasında New York’a geçerek Cornell Üniversitesinde Dr Bessler ile eğitimine devam ederken, Lenox Hill Hospital’de Dr Roslin ile tanıştı.
2007’de New York’ta yapılan ‘Tüp mide’ ile ilgili dünyada ilk konsensüs toplantısına Türkiye’den katılan tek cerrahtı.