Tiroid Bezi ve Kanserleri

Prof. Dr. Çetin Vural
KBB & Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı

Tiroid bezi nedir ve ne işe yarar?

Tiroid bezi, endokrin yani hormon salgılayan bir bezdir. Boynumuzda, cildin ve boyun kaslarının hemen altında, gırtlağın önünde bulunan bir yapıdır. Bu bezin salgıladığı hormonlar, vücudun metabolizmasını düzenler ve metabolizmanın işleyişinde önemli bir rol oynar. Tiroid bezinin temel görevi, metabolizmayı düzenleyen hormonları salgılamaktır.

Tiroid bezinde zaman zaman ortaya çıkan ve “nodül” adı verilen yapılar nedir? Ne sıklıkla görülür?

Bu nodüllerin oluşumunun kesin sebebi bilinmemektedir. Diğer endokrin bezlerden, örneğin pankreastan farklı olarak, tiroid bezi nodül adı verilen küçük yapılar oluşturma eğilimindedir. Nodül oluşumu oldukça yaygın bir durumdur. Günümüzde ultrason gibi radyolojik incelemelerin hassasiyetinin ve teknolojisinin gelişmesiyle, tiroid nodüllerinin düşündüğümüzden daha yaygın olduğu ortaya çıkmıştır. Çoğu insanın tiroid bezinde küçük de olsa nodüller bulunmaktadır. İyot eksikliği gibi durumlar ya da bazı yiyeceklerin fazla tüketilmesi, nodül oluşumunu artırabilir. Örneğin, karalahana gibi bazı yiyecekler bu duruma yol açabilir. Bu nodüller bazen o kadar büyüyebilir ki dışarıdan bakıldığında bile fark edilebilir.

Sonuç olarak, tiroid nodülleri yaygın bir durumdur. Ancak çoğu insanda bu nodüller oldukça küçüktür ve yalnızca yüksek kapasiteli ultrason cihazlarıyla tespit edilebilir.

Tiroid nodülleri fark edildiğinde ne yapılıyor? Nasıl bir işlem uygulanıyor, yoksa herhangi bir müdahale yapılmıyor mu?

Evet, tiroid nodülleri bu kadar yaygınsa, akla ilk gelen soru şu: Paniğe kapılmamız gerekiyor mu? İki kişiden birinde, hatta üç kişiden ikisinde tiroid nodülü varsa, bu durum endişelenmemizi gerektirir mi?
Çoğu zaman, hayır. Özellikle küçük tiroid nodülleri genellikle hiçbir soruna yol açmaz. Bu nodüller hastanın hayatını tehdit etmez ve tiroid bezinin işlevini, yani hormon üretimini etkilemez. Bu nedenle çoğu zaman bu nodüllerin varlığı, kişinin sağlık durumu açısından önemli bir risk teşkil etmez.
Ancak, bazı nodüller vardır ki bunların kanser içerme olasılığı mevcuttur. Bu oran, genellikle %5 ila %10 arasında olduğu düşünülür. Yaklaşık %5 oranında tiroid nodülleri kanser hücreleri barındırabilir. İşte tiroid nodüllerinin önemi de bu noktadan kaynaklanır.

Tiroid modüllerinin kanser barındırır barındırmadığını nasıl anlıyoruz?

Tiroid nodüllerinin kanser barındırıp barındırmadığını anlamanın ilk adımı, deneyimli bir radyolog tarafından yapılan ultrason incelemesidir. Radyolog, ultrasonla tiroid bezini detaylı bir şekilde inceleyerek tüm nodüllerin yapısını değerlendirir ve lenf bezleri gibi çevre dokuları da kontrol eder. Bu incelemelerin sonucunda, nodüllerin tümör barındırma ihtimali hakkında bir fikir oluşur.

Eğer nodüller masum olarak değerlendiriliyorsa, genellikle 6 ay veya yılda bir ultrason takibi yeterli olabilir. Nodüller çok küçükse, takip süreleri daha da uzatılabilir. Ancak radyolog, ultrason sırasında kanser belirtisi olabilecek bazı ipuçlarına rastlarsa, özellikle boyundaki lenf bezlerinde şüpheli bulgular varsa, o zaman iğne biyopsisi yapılması gerekebilir. Bu işlem, nodülden veya çevre lenf bezelerinden hücre örneği alınarak kanser olup olmadığının anlaşılmasını sağlar.

Tiroid nodüllerine uygulanan iğne biyopsisi nasıl yapılıyor?

Tiroid nodüllerinden iğne biyopsisi, genellikle radyologlar tarafından ultrason eşliğinde yapılır. Nodül çok büyükse, bu işlemi baş boyun cerrahı, endokrin cerrahı ya da endokrinoloji uzmanı da gerçekleştirebilir. Ancak günümüzde çoğunlukla radyoloji uzmanları bu işlemi üstlenir ve ultrason yardımıyla şüpheli nodülden doğrudan örnek alırlar.

İnce iğne biyopsisi genellikle acı verici bir işlem değildir. Çok ince ve keskin iğneler kullanıldığından, giriş sırasında çok fazla acı hissedilmez. İşlem çoğu zaman lokal anestezi altında veya anesteziye bile gerek kalmadan uygulanabilir. Ameliyathane ortamı gerektirmeyen, radyoloji merkezlerinde yapılan bir işlemdir.
Alınan hücre örnekleri, patologlar veya sitopatologlar tarafından mikroskop altında incelenir ve tanı koyulur. Elde ettikleri sonuçları, rapor halinde radyologa veya hastanın klinisyenine iletirler. Eğer ince iğne aspirasyon biyopsisi sonucunda kanser hücreleri tespit edilirse, hasta için tedavi süreci belirlenir.

Kaç tür tiroid kanseri türü var?

Tiroid kanserinin dört ana türü bulunmaktadır: papiller, foliküler, medüller ve anaplastik tiroid kanserleri. Papiller ve foliküler tiroid kanserleri daha sık görülürken, medüller ve anaplastik tiroid kanserleri daha nadirdir ve genellikle daha agresif seyredebilir.

İğne biyopsisi ile kanser hücresi tespit edildikten sonra, patologların değerlendirmeleri Bethesda sistemi üzerinden yapılır. Bethesda sınıflandırması, alınan hücre örneklerinde kanser olma ihtimaline göre rapor oluşturan bir sistemdir. Patologlar bu sınıflandırmaya göre, nodülün iyi huylu olup olmadığını veya kanser içerme olasılığını belirler.

Eğer raporda nodülün iyi huylu olduğu belirtilirse, hasta sadece belirli aralıklarla izlenir ve cerrahi müdahale gerekmez. Ancak kanser içerme ihtimali yüksekse ya da kesin olarak kanser tespit edildiyse, genellikle cerrahi müdahale önerilir. Bu müdahalede, kanser barındıran nodülün bulunduğu tiroid dokusunun yarısı ya da tamamı çıkarılır. Bu işleme “total tiroidektomi” adı verilir.

Ameliyat sonrası süreç, kanserin yayılma durumu ve hastanın genel sağlık durumuna göre planlanır.

Tiroid kanseri tedavisi nasıl yapılır?

Tiroid bezi kanserlerinin temel tedavisi cerrahidir. Eğer kanser odağı çok küçükse ve boyunda veya diğer organlarda yayılma belirtisi yoksa, son yıllarda bazı hastaların sadece izlem yoluyla takip edilmesi de gündeme gelmiştir. Bu yeni yaklaşım, özellikle Japonya ve Amerika gibi ülkelerde uygulanmaya başlamış ve tıp dünyasında tartışılmaktadır.

Ancak, genellikle tiroid kanserinin lenf bezelerine veya daha uzak organlara yayılma riski varsa ameliyat önerilmektedir. Tiroid kanserinin tedavisinde esas olan, nodül içeren tiroid dokusunun çıkarılmasıdır. Bu cerrahi işlemde, ya sadece tiroid bezinin bir bölümü alınır (tiroid lobektomi) ya da tüm tiroid bezi çıkarılır (total tiroidektomi).

Ameliyat sonrası süreç, hastanın genel durumu ve kanserin yayılma derecesine bağlı olarak şekillenir.

Tiroid kanseri ameliyatı nasıl ve hangi şartlar altında yapılır?

Tiroid bezi ameliyatları genellikle genel anestezi altında gerçekleştirilir ve süresi, ameliyatın kapsamına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Ortalama olarak, bu tür ameliyatlar 1.5 ila 3 saat arasında sürebilir.
Tiroid bezinin çevresinde bazı kritik yapılar bulunmaktadır, bu nedenle ameliyat sırasında dikkatli olunması gereken özel noktalar vardır:

  • Reküren Larengeal Sinirler: Bu sinirler, ses tellerinin hareketini kontrol eder ve ses üretimi için önemlidir. Sağda ve solda birer tane bulunur. Ameliyat sırasında bu sinirlerin korunması büyük önem taşır çünkü sinirlerin zarar görmesi ses kısıklığına veya konuşma güçlüğüne yol açabilir.
  • Süperiör Larengeal Sinirler: Gırtlağın üst kısmını kontrol eder ve sesin yüksekliğini ayarlamada rol oynar. Bu sinirler de ameliyat sırasında korunmalıdır.
  • Paratiroid Bezleri: Tiroid bezinin arkasında bulunan bu dört küçük bez, vücuttaki kalsiyum seviyelerini düzenler. Her iki tarafta iki tane olmak üzere toplam dört paratiroid bezi vardır. Bu bezlerin zarar görmemesi, kalsiyum metabolizması açısından son derece önemlidir.

Ameliyat sırasında bu kritik yapıların korunması için özen gösterilir ve genellikle deneyimli cerrahlar tarafından yapılır. Ameliyatın başarıyla sonuçlanabilmesi için tüm bu yapıların dikkatli bir şekilde korunması ve göz önünde bulundurulması gerekir.

Ameliyat süresi, tiroid bezinin büyüklüğüne, boyunda yapılan ek işlemlere ve bezin tamamının mı yoksa sadece bir kısmının mı alındığına bağlı olarak değişir. Genellikle bir saat ile birkaç saat arasında sürer.
Modern cerrahi merkezlerde, sinir monitörü gibi yüksek teknolojiye sahip cihazlar kullanılarak sinirlerin korunması sağlanır. Bu cihazlar, sinirleri tanımayı ve takip etmeyi kolaylaştırır ve ameliyatın güvenliğini artırır.

Tiroid ameliyatlarında kullanılan sinir monitör cihazı nedir?

Sinir monitörü, son 15-20 yıldır cerrahlara büyük ölçüde yardımcı olan bir cihazdır. Bu cihazın birkaç önemli bileşeni vardır. Öncelikle, üzerinde ekran ve kontrol düğmeleri bulunan temel bir elektronik ünite bulunur. Ayrıca, tiroid bezi ameliyatlarında kullanılan özel bir tüp, bu cihazın bir parçasıdır. Sinir monitörü, sadece tiroid ameliyatlarında değil, yüz sinirlerinin korunmasının önemli olduğu tük bezi ameliyatlarında da kullanılır.

Vücudun diğer bölgelerinde de kullanılabilen bir cihazdır. Tiroid bezi ameliyatlarında ise gırtlağa, ses telleriyle temas eden noktalarına elektrotlar yerleştirilmiş bir tüp kullanılır.

Anestezi sırasında, hastayı solutmaya yarayan özel bir tüp gırtlağa yerleştirilir. Tiroid bezi ameliyatlarında bu tüp üzerinde elektrotlar bulunur. Bu elektrotlar, ses tellerine temas eder ve sinire bir uyarı verildiğinde, bu sinir monitör cihazının stimülatörü tarafından yapılabilir. Sinir tarafından iletilen elektrik akımı gırtlağa kadar ulaşır ve ses telleri kasılır. Bu süreçte çok küçük bir elektromanyetik akım oluşur.

Cihazın elektrotları bu küçük akımı saptar ve cerraha bildirir. Böylece cerrah, ses tellerini hareket ettiren sinire yaklaşıp yaklaşmadığını veya stimülatörle etkileşimde bulunduğu yapının ses tellerini hareket ettiren sinir olup olmadığını belirleyebilir. Bu sayede sinirlerin korunması sağlanır ve sinirlerin zarar görmesi önlenir.

Ameliyat sonrası, tiroid ameliyatı geçirmiş bir hastayı neler bekler? Hayatı nasıl geçecektir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki, tiroid bezinin birkaç tür kanseri vardır. En sık görülen türü papiller kanserdir. Bu tür, özellikle 40 yaş altındaki bireylerde oldukça iyi seyreden bir kanser türüdür. Papiller kanser tanısı konmuş genç yaşlı hastaların genellikle korkmalarına gerek yoktur. Hatta, eğer boyundaki lenf bezelerine sıçramışsa bile, bu hastaların hastalığı geride bırakma ve normal yaşamlarına devam etme ihtimalleri oldukça yüksektir.
Medüller kanser ise tiroid bezinin daha saldırgan ve kötü seyreden bir türüdür. Ancak bu türde de, iyi bir cerrahi tedavi ile tiroid bezinin ve komşu lenf bezelerinin temizlenmesi durumunda, medüller kansere sahip hastaların hastalıktan kurtulma ihtimali oldukça yüksektir. Bu süreçte, eğer boyundaki lenf bezeleri sıçramışsa, bu bezelerin titiz bir şekilde ve etraf dokulara zarar verilmeden temizlenmesi önemlidir.

Tiroid kanseri ameliyatı olmuş bir kişiyi ne bekliyor?

Eğer hastamıza papiller kanser tanısı konduysa ve tiroid bezinin tamamı çıkartıldıysa, ayrıca papiller kanser boyun lenf bezlerine veya diğer uzak bölgelere sıçramışsa veya tiroiddeki papiller kanser belirli bir boyutun üzerindeyse (bu eski görüşe göre bir santim çapında kabul edilirdi, ancak günümüzde bu sınır biraz daha büyütülmüştür) ya da kanser tiroid bezinin dışına taşma eğilimindeyse, bu durumlarda hastaya genellikle ameliyattan belirli bir süre sonra halk arasında “atom tedavisi” olarak bilinen radyoaktif iyot tedavisi uygulanması gerekebilir.
Radyoaktif iyot tedavisi, ameliyattan bir süre sonra nükleer tıp uzmanları tarafından uygulanan bir tedavidir. Bu tedavi, genellikle bir kez veya bazen birden fazla sefer uygulanabilir.

Sonrasında, eğer tiroid bezinin tamamı alınmışsa, hastalar genellikle hayat boyu sabah aç karnına alınan bir hap şeklinde tiroid hormonu kullanarak normal hayatlarına devam edebilirler. Günlük aktivitelerini, tiroid bezi alınmamış bireylerden farklı olmaksızın sürdürebilirler.

Tiroid bezine bağlı olan paratiroid bezleri alındığında, kalsiyum dengesini sağlamak için ekstra bir şey yapılıyor mu?

Genellikle tiroid bezinin arkasında yer alan paratiroid bezleri korunmaya çalışılır. Ancak, eğer kanser boyun lenf bezlerine sıçramışsa veya bu tür bir ihtimal varsa ve boyun lenf bezeleri, özellikle de ön kısımdaki, yani iman tahtası arkasındaki bölgelerdeki lenf bezeleri temizleniyorsa, bu paratiroid bezlerinin zarar görme riski vardır. Sinir monitörü bu konuda çok yardımcı olamaz; sadece anatomi bilgimiz ve gözlerimiz bu yapıları korumaya yönelik yol gösterir.

Çoğu zaman paratiroid bezlerinin en az iki tanesi korunur ve bu hastalar için genellikle yeterlidir. Ancak, eğer paratiroid bezlerinden biri veya birkaç tanesi zarar görmüşse, hasta ömür boyu kalsiyum haplarını veya kandaki kalsiyum miktarını sabit tutmaya yarayan aktif D vitamini içeren hapları kullanmak durumunda kalabilir. Nadir de olsa bu durumun yaşandığı görülmektedir.

İlerlemiş evrelerdeki tiroid kanserlerinde genellikle boyun diseksiyonu gerekebilir. Eğer tümörün boyun lenf bezlerine sıçradığı veya sıçrama ihtimali olduğu düşünülüyorsa, tiroid bezinin tamamlanması gereken ameliyatın yanında boyun diseksiyonu da yapılır. Bu işlem, tümörün çevre dokulara yapışıp yapışmadığını ve yayılma durumunu değerlendirmek için yapılır.

Tümörün çıkartılabildiği kadarının çıkarılması esastır. Tümör geride kalmışsa veya ileri yaş hastalarında çevre dokuları işgal etmişse, radyoaktif iyot tedavisi (atom tedavisi) genellikle önerilir. Ayrıca, bazı durumlarda radyo terapi yani dışarıdan ışın verilmesi şeklindeki tedavi de eklenebilir. Radyo terapi genellikle 30-35 gün sürebilir ve bu tedavi ek bir seçenek olarak değerlendirilir.

Tiroid kanserleri genellikle diğer kanser türlerine göre daha yüz güldürücü sonuçlar verir. Özellikle genç yaşlardaki hastalar için prognoz oldukça iyidir ve çoğu hasta normal ömürlerini sürdürebilir. Ancak, ileri yaşlardaki hastalarda ve özellikle papiller kanserin etraf dokulara yayıldığı durumlarda, tedavi süreci biraz daha karmaşık olabilir ve tedavinin başarılı olma şansı düşebilir.

Yine de, tümörün mümkün olduğunca çıkarılması, radyoaktif iyot tedavisi ve gerekirse radyo terapi, hastanın hastalıktan kurtulma şansını artırmaktadır.

Prof. Dr. Çetin Vural

Prof. Dr. Çetin Vural

Prof. Dr. Çetin Vural, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1984 yılında mezun oldu.

Gereken sınavları ve aşamaları 2003 yılı Nisan ayında tamamladıktan sonra Kulak Burun Boğaz dalında Doçent, 2012 yılı Şubat ayında Profesör ünvanını aldı.

Dr. Çetin Vural, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 7 yıla yakın bir süre görev yaptıktan sonra Ataşehir Acıbadem Hastanesi’nde mesleki çalışmalarına devam etmektedir.

Prof. Dr. Çetin Vural, genel kulak burun boğaz rahatsızlıklarının yanı sıra baş boyun ve yüz bölgesi iyi huylu tümörleri, kanserleri, tiroid ve paratiroid bezlerinin cerrahi olarak tedavi edilen hastalıkları ve kulak hastalıkları ile yoğun olarak ilgilenmektedir.